
1. GİRİŞ
Ekonomi biliminin temel yaklaşımında da yer aldığı üzere, kaynakların azaldığı, değişen savunma konseptleri ve teknolojik gelişmeler doğrultusunda etkinliği artan, ancak bir o kadar da karmaşıklaşan savunma sistemlerinin göreve hazır halde tutulmalarının giderek daha da maliyetli hale geldiği günümüz ekonomik koşullarında, kısıtlı kaynaklarla yüksek seviyede hazır bulunuşluk sağlayacak, maliyet etkin bir destek yaklaşımının geliştirilmesine olan ihtiyaç, her geçen gün giderek artmaktadır.
Ortaya çıkan bu ihtiyacı söz konusu zorlayıcı koşullarda karşılayabilmek için, savunma sistemlerinin göreve hazır halde tutulmalarında elzem olan, ancak yüksek maliyetlerle sürdürülebilen bakım, idame, ikmal, eğitim, tesis, teknik dokümantasyon gibi birçok lojistik destek öğesinin giderek artan maliyetleri ile baş edebilecek ve savunma sitemlerinin sürekli göreve hazır halde tutulabilmelerine imkân sağlayacak destek stratejilerinin geliştirilmesi, savunma sanayii projelerinde kaçınılmaz bir zorunluluk haline gelmiştir.
İşte tam da bu noktada, aslında temel olarak bir bakış açısı değişimini esas alan, lojistik destek gereksinimlerini ayrı ayrı karşılamak yerine, bütünleşik olarak esas ihtiyaca, örneğin yüksek düzeyde kullanıma hazır olma oranına, yani asli gereksinime odaklanan Performansa Dayalı Lojistik (PDL) yaklaşımı, ön plana çıkmaktadır.Temelde PDL yaklaşımı, yüklenici tarafında içsel rekabeti teşvik ederek sabit fiyat ortamında, kendi iç operasyon maliyetlerinin önemli ölçüde azaltılması sayesinde karlılığının artırmasına, kullanıcı tarafında da asıl nihai sonucun geleneksel yöntemlere göre önemli oranda daha üst düzeylerde elde edilebilmesine imkan tanır.
Savunma Sanayiimizin geliştirilmesinde söz sahibi ve lider konumunda olan Savunma Sanayii Başkanlığımızın Stratejik Planlarında da söz konusu yaklaşım, ülkemizin gururu olan milli ve yerli savunma sanayii ürünlerimizin geliştirilerek üretilmesi aşamasından başlayarak dikkate alınmış, kısıtlı kaynaklara rağmen yüksek düzeyde hazır bulunuşluk oranlarının elde edilmesi, temel hedefler arasında yer almıştır. Birçok milli tasarım ve geliştirme projesinde,
• Seri üretimin başından başlayarak ilk ürünün envantere girmesi ile birlikte devreye girecek olan,
• İlgili savunma sisteminin görev profiline odaklanan,
• Kamu-özel sektör imkân ve kabiliyetlerinin sinerjik olarak bir arada kullanılmasını hedeflerken, bakım-idame yatırımlarının tekrarlardan arındırılarak en uygun paydaşa yapılmasına yön veren,
• Bu yönüyle yatırıma yönelik kaynakların etkin olarak kullanımına destek sağlayan,
• Her bir paydaşın kendi öz niteliklerine odaklanmasını amaçlayan, böylece harekât unsurlarının sırtından lojistik destek yükünü alırken savunma sanayii firmalarına da sağlayacağı doğrudan destek sayesinde sahadan elde edecekleri verileri ile ürünlerinin gelişiminin sürekliliğini gözeten,
• Savunma sisteminin kendisinden beklenen performansı en üst düzeyde ve mümkün olabilecek en az kaynakla sağlanmasına imkân tanıyan, tamamen özgün, ürün destek stratejileri geliştirilmeye başlanmıştır.
Bu yazıda, yukarıda belirtilen iddialı ve zorlayıcı hedeflerin, söz konusu yaklaşımla nasıl başarılabileceği, ortalama %70’i idame işletme safhasında oluşan ömür devri maliyetlerini azaltılırken savunma sistemlerinin daha da yüksek düzeylerde nasıl kullanıma hazır tutulabileceği, savunma sanayii sektörümüzdeki gerçekleşmiş örnekler dikkate alınarak açıklanmaya çalışılmıştır.
2. PERFORMANSA DAYALI LOJİSTİK
2.1 Nedir? Neyi Amaçlar?
Performansa Dayalı Lojistik, yazılı kaynaklarda birçok farklılıklarla tanımlanmış olsa da temelde aynı yönü göstermektedir: Bakış açısının ve çalışma yöntemlerinin değiştirilmesi.
Geleneksel yaklaşımda, gereksinimler ortaya çıktıkça, her biri için tekil çözümler üretilmeye çaba gösterilir. Temel ve asıl gereksinimlerin karşılanmasına, yani büyük resmin irdelenip çözülmesinden çok, resmin parçalarını oluşturan alt gereksinim katmanlarına odaklanılır. Böylece, resmin her bir parçası kendi içerisinde iyileştirilerek asıl resme ulaşılması, örneğin, yüksek seviyeli kullanıma hazır olma oranı elde edilmesi hedeflenir. Temelde her bir alt gereksinimin asıl büyük resimde nereye oturacağı, hangi parçayı tamamlayacağı ve asıl amaca nasıl hizmet edeceği, göreceli olarak öncelikle dikkate alınmaksızın, asıl gereksinimden türetildiği kabul edilerek her bir alt gereksinim ayrıntısının kendi içerisinde en iyi şekilde çözülmesi amaçlanır.
Geleneksel yaklaşımda, kendi iç süreçlerine göre bir alt gereksinimin en iyi şekilde sağlanması, örneğin bakım çalışmalarında kullanılacak bir malzemenin en uygun bedelle tedarik edilmesi hedeflenir. Tedarik faaliyetinin hedeflenen şekilde başarıyla tamamlanması neticesinde elde edilen sonuç, büyük resimde önemli bir ihtiyacı karşılıyor gibi görünmesine karşın, savunma sisteminin göreve hazır hale getirtilmesine imkân tanımayabilir. Zira söz konusu malzemenin temin önceliğinden ziyade, doğru arıza izolasyonu yaparak etkin çözümler üretebilecek bakım, onarım ve “arızacılıkta” yetkin teknik personele, daha öncelikli olarak ihtiyaç duyuluyor olabilir. Uygun fiyata aldığınız malzeme, yetkin personel eksikliği nedeniyle takılamayacaksa, ya da hatalı arıza izolasyonu neticesinde belki de malzeme dahi temin edilmeden arıza giderilebilecekse, gerçekleştirilen ucuza alma işleminin sonucu, başarı olarak değerlendirilebilir mi sorunsalının doğmasına neden olabilir.
Yukarıda belirtilen örneğe ek olarak lojistik destek elemanları ve süreçlerindeki diğer eksiklikler ya da uyumsuzluklar da anılan sorunsalın büyümesi riskini doğurabilir. Örneğin, yedek parçalar ya da malzemeler, tedarik süreçleri başarılı olarak yürütülüp ucuza temin edilebilir ancak o yedek parçanın ya da malzemenin doğru versiyonda ve güncel yöntemle değiştirilmesini ya da artık onun yerine bir başka malzeme kullanılmasını tarif eden uygun teknik dokümantasyona ulaşılamayabilir veya çok yüksek maliyetle anılan doküman temin edilmek zorunda kalınabilir. Uygun takım avadanlık/test tezgâhı/teçhizat eksiklikleri nedeniyle yedek parça ya da malzeme değiştirilmeyebilir ya da güncel olmayan teknik doküman yardımıyla veya görece olarak uyumsuz alet kullanımıyla değiştirilmek zorunda kalınabilir. Test ve ölçü aleti yetersizlikleri ya da kalibrasyon eksiklikleri nedeniyle değiştirilen parçanın etkinliğinden ve doğruluğundan emin olunamayabilir. Ya da asıl üretici dışında, başka bir tedarikçi ya da üreticiden daha ucuza alınan malzeme, test ve kabul süreçlerinden geçse bile, o malzemeyi geliştirmiş olan asıl üreticinin ürettiği malzemenin niteliklerinden uzak bir malzeme olarak savunma siteminden beklenen performansın elde edilmesine imkân tanımayabilir.
Bu ve benzeri nedenlerle savunma platformu, sistemi ya da alt sistemi, olması gerektiği gibi çalıştırılamıyor ya da tasarlandığı ve üretildiği seviyede kendisinden beklenen performansı tam olarak sağlayamaz hale geliyor ise ucuza ve yeterli miktarda malzeme alınmasını, başarı olarak değerlendirmemiz mümkün olabilir mi sorusu sorulmak zorunda kalınabilir.
Gerçek gereksinim ve amaç, belirli bir işlevi ya da görevi yerine getirmek üzere tasarlanarak üretilmiş savunma sisteminin, kendisinden beklenen performansı sağlaması ve kullanıma hazır durumda tutulması ise, üstelik artan maliyetlere karşın daralan kaynaklara rağmen savunma sisteminin sürdürülebilirliğini sağlamak her halükarda temel bir zorunluluksa, işte tam da bu noktada, “tekil işlem başarısı” yerine “sonuç” odaklı yaklaşımı esas alan Performansa Dayalı Lojistik, önemli bir “ürün destek stratejisi” seçeneği olarak karşımıza çıkıyor.
“Performansa Dayalı Lojistik” nedir sorusuna, söz konusu yaklaşımın geliştirilmesinde liderlik eden ABD Savunma Bakanlığı kaynaklı literatürde ve Savunma Sanayii Başkanlığı liderliğinde kurulan Türk Savunma Sanayii Ömür Devri Yönetimi Platformu (TSSÖDYP) tarafından üretilen yayınlarda yanıtlar bulunabilir.
ABD Savunma Bakanlığı Savunma Tedarik Rehberi, kaynak olarak gösterdiği ilgili bağlantılarda PDL’yi “silah sistemlerinin harekâta hazırlık düzeyini en uygun duruma getirmek üzere bütünleşik ve maliyet etkin performans çözümleri üreten sonuç odaklı bir ürün destek stratejisi” olarak tanımlamaktadır. PDL, ABD Deniz Kuvvetleri PDL Rehber Dokümanında ise “genellikle uzun dönemli sözleşmeler çerçevesinde, ürün destek etkinliğini artırmak ve toplam ömür devri maliyetini düşürmek amacıyla, ürün destek sağlayıcılarının (kamu, özel sektör veya kamu-özel sektör bir arada) son kullanıcı isteklerine odaklı performans hedeflerini karşılama konusunda özendirildiği ve yetkilendirildiği bir strateji” olarak tanımlanmaktadır [1].
Türkiye’de milli olarak geliştirilen birçok savunma sisteminde bir destek stratejisi olarak dikkate alınmasını hedefleyen ve bu hususu, yayınladığı Stratejik Planlarda da belirten savunma sanayiimizin lokomotifi konumundaki SSB tarafından da PDL, ürün destek stratejileri arasında konumlandırılan bir yaklaşımdır. TSSÖDYP tarafından yayınlanan Ürün Destek Stratejileri ve Modelleri Rehberi’nde PDL; “bir sistemin performans hedeflerini sağlamak için tasarlanmış olan entegre ve uygun fiyatlı bir performans paketinin; doğru tanımlanmış performans kriterlerinin ve tüm paydaşlar (ihtiyaç makamı, kullanıcı, tedarik makamı, idame makamları, yüklenici, altyüklenici, vd.) arasındaki yetki ve sorumlulukların Yetenek Matrisi marifetiyle açık şekilde tanımlandığı, uzun dönemli anlaşmalar dahilinde satın alındığı ürün destek yaklaşımı” olarak tanımlanmaktadır. [2]
PDL, (gereksinim duyulan) “desteği”,
• Sistem Hazır Bulunuşluğunu en uygun duruma getirecek ve sistem performans hedeflerini karşılayacak şekilde tasarlanmış,
• Sorumlulukların ve yetkilerin açık olarak belirlendiği uzun dönemli destek düzenlemeleri aracılığıyla,
• Birleştirilmiş,
• Sürdürülebilir,
• Performans paketleri olarak sağlar.
PDL, özünde, belirli performans sonuçlarına ulaşmaya odaklanan bir ürün destek stratejisidir. Yalnızca varlıkların edinilmesine ve yönetilmesine odaklanan geleneksel lojistik yaklaşımlarının aksine PDL, odağı istenen performans seviyelerine kaydırır. Bu yaklaşım değişimi, önceden tanımlanmış performans parametrelerini karşılamak için savunma sanayii firmaları, tedarikçiler ve devlet kurumları arasındaki iş birliğini özendirir.
PDL’nin savunma sanayinde benimsenmesi yıllar içinde önemli ölçüde gelişmiştir. İlk olarak 1990’ların sonlarında uygulanan PDL, öncelikle büyük savunma sistemlerine yönelik bakım-idame çalışmalarını desteklemek için kullanılmıştır. Bununla birlikte, devletlerin savunma kuruluşları, artan bütçe baskıları ve operasyonel verimlilik isteğinin artmasıyla karşı karşıya kaldıkça, PDL’nin kapsamı daha geniş bir lojistik işlev yelpazesini kapsayacak şekilde genişlemiştir.
Günümüzde PDL uygulamaları, bakım, onarım ve işletme (MRO- Maintenance, Repair, and Operations) hizmetleri, yedek parça yönetimi, eğitim desteği ve hatta yaşam döngüsü sürdürme çalışmalarını da içerecek şekilde tüm savunma tedarik zincirini kapsamaktadır. Bu bütünsel yaklaşım, işletme maliyetlerini en aza indirirken sistem kullanılabilirliğini en üst düzeye çıkarmaya ve savunma sistemlerinin göreve hazır tutulmasına doğrudan katkı sağlamayı hedeflemektedir.
2.2 PDL’nin Temel Yararları
2.2.1 Maliyetlerin Azaltılması
PDL uygulamaları, içsel rekabeti önceleyerek yüklenicilerin ayıracakları kaynakların en uygunun bulunmasına ve operasyonel verimsizliklerin azaltılmasına yardımcı olur. Savunma kuruluşları, ücretlendirmeyi performans sonuçlarına bağlayarak, gelişmiş varlık kullanımı ve kolaylaştırılmış lojistik süreçleri yoluyla maliyet tasarrufu sağlayabilir.
“Tedarik makamı için PDL; hizmet, yedek parça, teçhizat ve bilgi satın almak yerine (geleneksel yaklaşım), harekât hedeflerini karşılamaya yönelik, önceden belirlenmiş seviyede hizmet satın alınmasıdır. Yükleniciler için PDL; ürün/servis yerine performans değeri satışıdır, sistem arızalandığında değil çalışırken ödeme almaktır.” [2]
Şekil-1’deki grafik, klasik yaklaşımla PDL yaklaşımı arasındaki maliyetlerin azaltılması ve karlılığın arttırılmasına yönelik farkı net olarak ortaya koymaktadır.

Şekil 1. Kâr-Maliyet Açısından Geleneksel Yaklaşım ve PDL Yaklaşımı [3]
Klasik yaklaşımda yükleniciler, tekil işlemlerde elde edeceği kâra odaklanır. Endüstri fiyatı ile endüstri maliyeti arasındaki fark, kârı oluşturur. Ancak sadece dönemsel enflasyon artışları oranında fiyat artışları çoğunlukla paralel olarak artacağından hedeflenen kâr, aradaki bu farkla sağlanacağından, operasyonel süreçleri iyileştirerek işlem maliyetlerini azaltırken karı arttırmaya yönelik bir özendirme mekanizması bulunmamaktadır.
Oysa PDL yaklaşımında, başlangıçtaki kârı, yatırımlarından ötürü düşük ya da negatif iken, özellikle teşvikleri elde edebilmek adına ortaya koyacağı yaratıcı yaklaşımla birim işlemlerdeki maliyetleri azaltarak sabit fiyatlı PDL sözleşmesi ortamında yüklenici, kârını giderek artırma şansı yakalayabilir. İşte bu noktada “teşvik”, kritik bir rol oynamaktadır. Sözleşmede ortaya konulan performans parametrelerinin, örneğin hedef operasyonel hazır bulunuşluğun sağlanması sonucunda yüklenici hakediş ödemesini alırken konulacak teşvik ile hedefin üstüne çıkılması durumunda verilecek teşvik ödemesi ile yüklenici, daha yüksek düzeyde hedefin sağlanmasına ve işlem maliyetlerini düşürüp karını arttırmaya yönlendirilirken, destek hizmetini alan müşteri de giderek artan hazır bulunuşluk oranına sahip olacaktır. Bu durum, her iki taraf için tam anlamıyla bir “kazan-kazan” ortamının oluşmasına imkân sağlar.
PDL yaklaşımını esas alan lojistik destek sözleşmelerinde, belirlenmiş hedef performansının elde edilebilmesi için farklı sistemleri veya bileşenleri bir araya getiren veya birleştiren ve uyumlu bir bütün oluşturan Ürün Destek Entegratörü, yani Yüklenici, kritik unsur olarak tanımlanabilir. Yüklenici yükümlülüğü altında kendilerine adreslenmiş olan her bir lojistik destek elemanını sağlamaktan sorumlu olan Alt Yükleniciler, Ürün Destek Sağlayıcıları olarak konumlandırılır. Burada asıl olan, desteğin sağlanacağı platform ve/veya sistem özelinde hedef performansa doğrudan etki eden konfigürasyon birimlerinin ve elemanların doğru saptanması, bunların bakım, onarım ve yenileştirilmesinde görev alabilecek imkân ve kabiliyete sahip kamu ya da özel sektör tarafındaki uygun destek sağlayıcılarının doğru olarak belirlenebilmesidir. Bu saptama sürecinde imkân ve kabiliyetlerin doğru belirlenmesine destek sağlayacak bir Yetenek Matrisi çıkarılabilmesine ilişkin analiz çalışması yürütülmesi, çalışmaya önemli katkı sağlayacaktır. Bu sayede yatırımların tekrarlanmasının önüne geçilmesi sağlanırken, kamu-özel sektör imkân ve kabiliyetlerinin de aynı entegratör altında etkin ve verimli bir şekilde kullanılması ve bu sayede hem yatırım hem de operasyonel maliyetlerin de düşürülmesi sağlanabilecektir.
2.2.2 Güvenilirliğin Arttırılması
Sorun ortaya çıkmadan önce öngörülere dayanarak yapılan kestirimci bakım ve öngörülere dayanan analizler yoluyla PDL, Güvenilirlik Merkezli Bakım (RCM Reliability-Centered Maintenance) yaklaşımını, daha da çekici hale getirir. Bu yaklaşım, önleyici bakıma öncelik verir, böylece beklenmedik arıza olasılığını azaltır ve sistemin çalışma süresini en üst düzeye çıkarır.
Teşvik ortamında “içsel” rekabet ile yüklenici, başlangıçta her bir iç süreci iyileştirmeye odaklanır ve bu yolla sağlayacağı performans hedefi sonucunda alacağı hakediş ile kârını artırmayı amaçlar. Ancak süreçsel iyileştirmeler en üst olgunluk noktasına ulaştıktan sonra kârını daha da artırabilmek ya da sürdürebilmek için daha az arıza yapan, daha az malzeme, sarf malzeme ve yedek parça tüketen, daha uzun süre göreve hazır durumda kalan, bu yolla söz konusu işlemler için daha az kaynak tüketen, özetle daha “güvenilir” parça, alt sistem, sistem ve bunların sonucunda platform/sistem geliştirmeye ve üretmeye odaklanacaktır. İşte bu nokta, PDL’nin en önemli üstünlüklerinden biri olarak ön plana çıkmaktadır.
Yüklenici açısından PDL’de kârı en yukarıya taşımanın tek yolu, bakım ve işletme maliyetlerini azaltmaktan, daha az arıza yapan alt bileşen ve yapısal eleman geliştirmekten geçmektedir. Sabit fiyatlı sözleşme ortamında ve performans parametrelerinin dönemsel olarak ölçülmesiyle hak edişe dayalı bir ödeme yönteminde PDL yüklenicisi kârını, yalnızca alacağı önlemlerle birim işlem maliyetlerini düşürerek arttırabilir. Şekil 2’de söz konusu gelişime ilişkin temel yaklaşım yer almaktadır.

Şekil 2. Güvenilirlik Artışına Yönelik Önerilen Yaklaşım. (TKM: Tali Komple Malzeme, Düzen: Alt Sistem/Konfigürasyon Birimi)
Bahse konu yaklaşımda güvenilirliğin artırılabilmesi için, öncelikle tüm tekil işlemlerdeki verimliliğin artırılması hedeflenmelidir. Örneğin, bir malzemenin tedarik ve teslim sürecindeki tüm idari ve lojistik gecikmeler, alınacak içsel rekabet önlemleri ile öncelikli olarak en üst düzeyde azaltılmalıdır. Hemen arkasından sahadan ve kullanımdan alınacak veriler ışığında, tasarımın iyileştirilmesi anlamını da barındıran güvenilirlik artışına yönelinmelidir. Bu sıralama izlenmezse, büyük olasılıkla yanlış ve erken bir zamanda ve yine büyük bir olasılıkla, olması gerekenden çok daha yüksek maliyetle “yanıltıcı” güvenirlilik artışına yönelik tasarım iyileştirme çalışmaları yapılması riski ile karşı karşıya kalınabilir.
PDL yaklaşımını esas alan bir sözleşmede, bir olgunluk izleme modelinin de eş zamanlı olarak uygulamaya konulması, bu sayede hem lojistik destek sisteminin hem de savunma platformunun veya sisteminin olgunluğunun eş zamanlı olarak izlenmesi, güvenilirlik artışına yönelik tasarım iyileştirme çalışmalarına doğru zamanda başlanabilmesi için önemli bir karar destek unsuru olacaktır.
2.2.3 Geliştirilmiş Envanter Yönetimi
PDL yaklaşımı, veriye dayalı karar vermenin ve envanter yönetiminin önemini vurgular. Bu yaklaşımda gelişmiş analitik ve tedarik zinciri optimizasyon araçlarından yararlanılarak, kullanıcıdan üreticiye kadar en uçtan geriye doğru envanter düzeylerinin performans parametrelerini sağlayacak şekilde yönetilebilmesine imkân sağlanarak depolama maliyetleri azaltılabilir. Yedek parça ve diğer malzemelerin uzun süreli depolama nedeniyle kullanılmadan hurda olarak envanterden çıkarılması nedeniyle oluşabilecek kaynak savurganlığının önüne geçilmesine destek sağlanabilir. Bu sayede kaynakların doğru yere yönlendirilmesine imkân tanınarak kritik bileşenlerin istenildiği yerde, olması gereken düzeyde ve zamanda hazır bulundurulması sağlanarak kullanıma hazır olma seviyesinin performans parametrelerinin de ötesinde üst düzeylere çıkması garanti altına alınabilir.
PDL yaklaşımını esas alan bir destek sözleşmesinde, doğrudan asıl gereksinime, örneğin yüksek düzeyde operasyonel hazır bulunuşluğa odaklanıldığı için, artık envanterde olmayan bir savunma sisteminin hazır bulunuşluğu söz konusu olamayacağından, geneli kapsayan toplu tedarik ile malzeme yığılması söz konusu olmayacaktır. Daha ziyade, hazır bulundurulmaya gerek duyulan savunma sisteminin, hangi görev profili için hazır bulundurulması isteniyorsa, o görev profilinde istenen performans düzeyinde hazır bulundurulmasına doğrudan etki eden konfigürasyon birimlerinin faal olmasını sağlayacak sistem, alt sistem, yedek parça ve diğer malzemelerinin uçtan uca hazır bulundurulmasını önceliklendirecek etkin tedarik zincirinin oluşturulmasına yönelik önlemler alınır. Örneğin, derin sulardan geçme ihtimali olmayan bir görev profilinin uygulanacağı coğrafyada konuşlu bir savunma sistemi için, ömür devri boyunca hiç bütünleme ihtiyacı duyulmayacak su sızdırmazlık elemanlarının genel tedarik kapsamında alınarak o coğrafyada gereksiz yere depolanmasının ve bu sayede hiç kullanılmadan ömrünü doldurarak envarterden hurda olarak ayrılmasının önüne geçilmiş olacaktır.
Böylece demode, gereksiz veya “koltuk altı” olarak tanımlanan malzeme stoklanmasının önüne geçilebilir ve kaynakların daha maliyet etkin olarak kullanılmasının önü açılabilir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken kritik konu, örneğin hazır bulunuşluk temel parametre olarak seçilmiş ise, hazır bulunuşluğa doğrudan etki eden kritik konfigürasyon birimleri ile elemanlarının yurt dışı bağımlılığı, tedarik zincirinin etkin olarak yönetilmesinde belirleyici rol oynayacaktır. Söz konusu malzeme grupları için mutlaka bir yerlileştirme ve/veya yerelde yenileştirme yeteneği kazanılması da PDL çatısı altında eş zamanlı olarak yürütülmesi gereken bir “İş Paketi” olarak mutlaka dikkate alınmalıdır. Bu yapılmazsa, PDL yaklaşımı ile yürürlüğe konulduğu düşünülen sözleşme, yüklenici için sürekli ceza kesilen, kullanıcı için de bir türlü istenen düzeyde başarı elde edilemeyen ve PDL’nin, “Paraya Dayalı Lojistik” olarak algılanmasına yol açan bir “sözleşmecilik” oyunundan öteye geçememesi riskini doyurabilecektir.
PDL yaklaşımı esas alarak geliştirilen ve yukarıda belirtilen detaylara özen gösterilerek bir destek sözleşmesi ile hayata geçirilen özgün bir Ürün Destek Stratejisinin maliyet etkinliği kanıtlanmış durumdadır. Örneğin, görece olarak eski model bir savunma sisteminin yedek parça ve malzemelerinin, bakım sırasında hazır bulunuşluğu odağında geliştirilen, yukarıda belirtilen iş paketlerini de kapsayan ve PDL yaklaşımını esas alan bir destek sözleşmesi ile bakım idame maliyetleri %75 oranında azaltılırken savunma sisteminin hazır bulunuşluk oranının %90 ve üzerine çıkması sağlanmıştır.
2.2.4 Esneklik ve Etkinlik
Günümüzün hareketli ve değişken ortamında esneklik çok önemlidir. PDL yaklaşımı, değişen görev gereksinimlerine ve gelişen operasyonel senaryolara uyum sağlanmasına imkân tanır. Bu esneklik, savunma kuruluşlarının göreve hazır olma durumundan ödün vermeden lojistik destek düzeylerini hızla ayarlamasına destek sağlar. PDL yaklaşımında, savunma sisteminin içinde görev yapacağı coğrafi koşulları, gece-gündüz farklılıkları ve temelde de görev profili odağa aldığında, ilgili görev profilinin başarıyla ve istenen düzeyde tamamlanabilmesi ve/veya yerine getirilebilmesine yönelik olarak en az hangi sistem veya alt sistemin, kullanıcının tanımına göre “faal”, “görev yapar” veya “A” durumunda olması önceliklendirilir ve tüm lojistik ayak izi bu hedef doğrultusunda sürekli iyileştirme ile en uygun duruma getirilebilir. Bu sayede savunma sisteminin konuşlandığı yere ve görev profiline göre doğru malzemenin, doğru teçhizatın ve diğer lojistik destek elemanlarının doğru yerde bulunmasına destek sağlanabilecektir.
2.2.3 Sürdürülebilirlik ve Karşılanabilirlik
PDL yaklaşımında sürdürülebilirlik ile karşılanabilirlik, temel yükümlülükler arasında yer alır.
Sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi, PDL çatısı altında sunulan bütünleşik hizmetin, tüm elementleri ile birlikte sürekliliğini sağlamaya yönelik yatırım yapılmasını zorunlu tutar. PDL çatısı altındaki yatırımlar,
• Lojistik idari süreçler için optimizasyon yatırımları,
• Tedarik Zinciri Yönetimi ve iyileştirmesine yönelik alt yapı, tesis ve yazılım yatırımları,
• Kritik yedek parça ve malzemelerin yerlileştirilmesine yönelik yatırımlar,
• Bakım, Onarım ve Yenileştirme imkan ve kabiliyetlerinin sağlanması ve/veya iyileştirilmesine yönelik teknik dokümantasyon, tezgâh, test ve ölçü aleti, takım/avadanlık, tesis, atölye, altyapı, gibi olanaklarının sürekliliğinin sağlanmasına yönelik yatırımlar,
• Yetkin teknik personelin eğitilmesi ve sürekliliğinin sağlanmasına yönelik yatırımlar,
• Güvenilirliğin artırılmasına ve tasarımın iyileştirilmesine yönelik test, ÜRGE (Ürün Geliştirme), ARGE (Araştırma ve Geliştirme) gibi yetkinliklere ilişkin yatırımlar,
• Diğer yatırımlar
olarak gruplanabilir.
PDL yaklaşımında, yukarıdaki maliyetlerin azaltılması ve bunun sürekliliğinin sağlanmasındaki kritik öğeler; gereksinimin büyük resme odaklanılarak doğru belirlenmesi, görev profillerinin bu gereksinime göre doğru tanımlanması, yüklenicinin içsel rekabete yöneltilerek maliyetleri azaltmasına yönelik tüm destek elemanları ve işlevlerini sürekli olarak geliştirip iyileştirmesini sağlayacak teşvik mekanizmalarının kurulması olarak sıralanabilir.
Kamusal alanda teşvik yöntemi her ne kadar oluşturulamaz gibi görünse de “sabit fiyatlı” bir sözleşme çatısı altında, hedeflenen performansın yüklenici tarafından sağlanması halinde dönemsel hak edişin tamamını alabileceği, sağlayamadığı oranda dönemsel hak edişinden kesilerek “tersine” teşvik ile, sürekli olarak hedef ve hedef üstü düzeyde performans sağlamaya yöneltilebileceği yaklaşımlar geliştirilebilir.
Ancak burada da kritik olan husus, PDL hizmetinin sürdürebilmesine imkân tanıyacak ve en azından hayati maliyetlerini karşılayabilecek şekilde yükleniciye asgari ve adil bir ödeme yapılması, diğer taraftan da “PDL çıkış sürecinin” sağlanmasının gözetilmesidir. Performansa dayalı lojistik hedeflerinin elde edilmesi için PDL sözleşme süresinin doğru paydaşa doğru yatırımların yapılmasına olanak tanıyacak en uygun süreyi hedeflemesi ve PDL desteğinin sona erdirilmesine karar verilmesi halinde de kullanıcı ve yüklenici tarafında mağduriyete neden olmayacak bir “çıkış sürecinin” iyi tanımlanması gerekmektedir.
Bu hususlara özen gösterilmezse, asgari maliyetleri karşılanmadığı için gelecekte PDL yaklaşımını esas alan olası sözleşmeleri için uygun yükleniciler artık bulunamayabileceği gibi, kullanıcıya kendi başına yetmesine imkan tanıyacak doğru bir “çıkış” sürecine PDL sözleşmesi çatısı altında yer verilmemesi ve kullanıcıya tek başına kaldığında kendi başının çaresine bakabileceği imkan ve kabiliyetlerin sağlanmasının göz ardı edilmesi halinde de savunma sisteminin kullanıma hazır olması ve sürdürülebilirliğinin sağlanmasının ciddi şekilde aksamaya uğrayabileceği dikkate alınmalıdır.
Karşılanabilirlik, PDL yaklaşımını esas alan destek sözleşmelerinde oluşacak fiyatların, müşteri ya da kullanıcı tarafında fonlanmasının sürdürülebilirliği olarak değerlendirilebilir. PDL sözleşmesi, karşılanabilir olmalıdır. Bunu sağlamanın tek yolu da adil ve açıklanabilir maliyetlendirme ve fiyatlama yaklaşımının kurulmasına dayanır. Başlangıç döneminden başlayarak belli miktarda dönemsel hakediş ödemeleri yapılması, kullanıcıyı zorlayacaktır. Kullanıcı açısından açıklanabilir adil bir fiyatlama yapılması esastır. Ancak yüklenici tarafında ise performans parametrelerinin sağlanabilmesi açısından birtakım yatırımların yapılması zorunludur. Bu çatışma karşımıza önemli bir çelişki olarak çıkmaktadır ancak bu çelişkiyi ortadan kaldırabilecek birçok farklı sözleşme kurgusu oluşturulabilir. Burada esas olan, her iki taraf için de adil bir hakediş ve ödeme ortamı sağlanabilmesidir. Kullanıcının hedeflediği performansın elde edilmesi durumunda aldığı hizmet oranında ödeme yapmasına, örneğin “platform/gün” gibi bir birim fiyatlama yapılmasına, yüklenicinin de bir yandan bu performansı sunarken diğer yandan da içsel maliyetleri azaltmasına olanak tanıyacak yatırımların, hazır bulunuşluk parametresine dayalı ödemeden ayıklanarak “iş paketi” kurgusu altında ayrıca ödenmesine imkân tanıyan bir sözleşme yönetim ortamı tesis edilebilmesi oldukça önemlidir. Birçok savunma sistemi destek projelerinde, gerçekleşen birçok örnekle bu yaklaşım halihazırda sağlanabilmekte olup hesap verilebilirlik dikkate alındığında her iki taraf için de adil bir sözleşme kurgusu ile söz konusu çatışma aşılabilecektir.
2.2.5 Müşteri Memnuniyeti
Performansa Dayalı Lojistik, sadece yedek parça ve bakım hizmetleri sağlamaktan çok, belirli performans parametrelerine ulaşmaya odaklanan ve müşteri için en kritik hususlar arasında yer alan sürdürülebilirliğin devamlılığının sağlanmasına hizmet edebilen özgün bir yaklaşımdır. PDL, özünde yüklenicileri artan sistem kullanılabilirliği, azalan bakım maliyetleri ve iyileştirilmiş güvenilirlik gibi istenen sonuçları elde etmeye yönlendirmekle ilgilidir. Böylece yükleniciler daha güvenilir ürünler geliştirmeye özendirilirken, performans hedeflerinin elde edilmesi, hatta aşılması ile sürekli ve yüksek düzeyde müşteri memnuniyeti sağlanabilir.
3. SONUÇ
PDL yaklaşımında,
• Gerçek gereksinim, analize dayalı olarak doğru belirlendiğinde, örneğin, tekil malzeme alımı yerine yüksek düzeyde kullanıma hazır bulunuşluk hedeflendiğinde,
• Buna yönelik iş modeli geliştirilirken, tüm paydaşların kendi öz niteliklerine odaklanarak savunma platformu desteğine yönelik doğru paydaşa doğru yatırım yapılması ve bu sayede yatırım tekrarlarının engellenerek kaynak kullanım verimliliğinin arttırılması amaçlandığında,
• Yükleniciler sürekli olarak “içsel rekabete” ve destek süreçlerini sürekli olarak iyileştirmesine yönlendirildiğinde, bu kapsamda ilgili sözleşme çatısı altında teşvik verilmesine imkan sağlandığında,
• Yine ilgili sözleşmelerde sahadan kullanım verilerinin alınarak analiz edilmesi ile hem var olan ürüne hem de bundan sonra tasarlanacak ürünlerin güvenilirliğinin artırılmasına destek sağlandığında,
maliyetler azalacak, yüklenici firmanın kârlılığı artacak, müşteri tarafında önemli ölçüde tasarruf sağlanıp memnuniyet artacak, uluslararası piyasaya verilecek güvenilir ve rekabetçi ürünler ile ülkemizin bölgesel ve küresel ölçekte savunma sanayii alanında söz sahibi olmasına doğrudan destek sağlanacaktır.
KAYNAKÇA
1. US Navy PBL Guidance, 2003
2. SSB TSSÖDYP Ürün Destek Stratejileri ve Modelleri Rehberi,TSSÖDYP-03/01,2021
3. Steve GRAY and Kate VITASEK, 2008, Performans Based Logistics, University of Tennessee